GLUTEN Nedir?
GLUTEN, buğday, arpa, yulaf ve çavdar gibi tahıllarda bulunan bir proteindir.
Protein Nedir?
Protein, organizmaların temel yapı taşlarını oluşturan organik moleküllerdir. Proteinler çeşitli amino asitlerin bir araya gelmesiyle oluşur. Milyonlarca farklı protein bulunur ve her birinin fonksiyonu kendine özel olup vazgeçilemez niteliktedir.
GLUTEN Neden Önemlidir?
Gluten, ekmeklik buğdaydaki proteinin %80’ini oluşturur. Gluten sayesinde mayalı ürünlerin kabarması ve şekil alması sağlanır. Gluten hamura elastikiyet kazandırır. Gluten yalnızca unlu mamüllerde bulunmaz, bira, dondurma, ketçap, soya sosu ve vejetaryen gıdalar vb. yoğun olarak gluten bulunur. Tüm Dünyada insanların günlük enerji ihtiyacının %50’sinin unlu gıdalardan sağlanıyor olması glutenin önemini belirtmek açısından kayda değerdir. Buğdayın %14’ü proteinlerden oluşur.
Çölyak Hastalığı Nedir?
Çölyak Hastalığı, ince bağırsakların emilim yüzeyinin GLUTEN alt birimi olan GLİADİN’e karşı aşırı reaksiyon göstermesi ile karakterize kalıtsal, OTOİMMÜN bir hastalıktır. Toplumdaki oranı %0,5-1,5 arasındadır. Bunların çoğunluğu tanı konulmadan yaşamlarını tamamlarlar.
Çölyak Hastalığı Belirtileri Nelerdir?
Erken çocukluk döneminde en önemli belirtiler, geçmeyen ishal, karın ağrısı, aşırı gaz, gelişme geriliği, kansızlık ve gıda alerjileri olarak öne çıkar. İlerleyen yaşlarda bu bulgulara ek olarak karaciğer enzimlerinde yükseklik, karaciğer yağlanması, otoimmün hepatit, infertilite, psikiyatrik bozukluklar, Vitamin B12, demir ve folik asit eksikliği, otoimmün dermatitler, kronik yorgunluk, depresyon, fibromiyalji vb. birçok tablo ile karşımıza çıkabilir.
Çölyak Hastalığına Tanısı Nasıl Konulur?
Yapılacak endoskopi ile duodenum (ince bağırsak başlangıcı) biopsisi yapılarak, alınan biopsi materyalinin patolojik incelemesi sonrasında kesin tanı konulur.
Çölyak Hastalığında Oluşan Patoloji Nedir?
Çölyak hastalığı sonucu ince bağırsak iç yüzeyini oluşturan emilim alanı olan ve ‘’VİLLUS’’ olarak adlandırılan yapılarda oluşan hasar sonucu (VİLLUS ATROFİSİ) geri dönüşsüz bir şekilde emilim yüzey alan kaybı, beraberinde bağırsaklardaki seçici geçirgenliğin bozulma ve otoimmün reaksiyonların tetiklenmesi oluşur.
VİLLUS ATROFİSİ Niçin Önemlidir?
İnsanların ince bağırsak iç yüzeyi kıvrıntılı yapısı sayesinde (villus ve mikrovillus) yaklaşık 20.000 m2’lik bir alandır ve bu büyük bir olimpiyat stadyumunun kapladığı alan kadardır. İnsanların sağlığını, sağlık kalitesini ve yaşam süresini etkileyen en önemli parametrelerden birisi ince bağırsak yüzey alanının ne kadar geniş ve sağlıklı olduğudur. Burada gıdaların sindirimi ve emilimi dışında enzimatik ve hormonal birçok fonksiyon gerçekleşir.
TÜM GLUTEN ALERJİLERİ ÇÖLYAK HASTALIĞIMIDIR?
Gluten alerjisi olanların çok küçük bir kısmı Çölyak Hastalığıdır. Gluten alerjisi olanları %98’i Çölyak Hastalığı DEĞİLDİR. Bunlar Çölyak Dışı Gluten Hassasiyeti (ÇDGH) olarak adlandırılır.
Çölyak Dışı Gluten Hassasiyeti (ÇDGH) ne demektir?
Yapılan endoskopik duodenal biopside Çölyak Hastalığı OLMADIĞI tespit edilen ve gluten hassasiyeti olan hastaları Çölyak Dışı Gluten Hassasiyeti (ÇDGH) olarak tanımlarız.
ÇDGH ile ÇÖLYAK HASTALIĞI Arasındaki Temel Fark Nedir?
Çölyak Dışı Gluten Hassasiyeti (ÇDGH) tamamen tedavi edilebilir bir hastalıktır. Çölyak Hastalığında ise yapılan tedaviler ve diyet uygulamalarıyla ancak REMİSYON (kısmi iyileşme) sağlanması mümkündür. Çölyak Hastalığı genetik kökenli ve otoimmün bir hastalık olup KÜRATİF (tamamen ve kalıcı olarak) tedavisi mümkün değildir.
Çölyak Dışı Gluten Hassasiyeti (ÇDGH) Tamamen Tedavi Edilebilir Bir Hastalıktır
Çölyak Dışı Gluten Hassasiyetini Tetikleyen Faktör Var mıdır?
ÇDGH vakalarının ortaya çıkmasındaki en önemli faktörler:
- Sindirim sistemi mikrobiyal biyoçeşitliliğinin azalması (Flora Hasarı)
- Flora hasarına bağlı olarak bağırsak emilim yüzey hasarı
- Glutenin gıda endüstrisinde çok yoğun kullanılması
- Genetiği değiştirilmiş buğday, arpa, yulaf gibi ürünlerin toplam tüketimdeki yerinin %95’lerin üzerine çıkması.
Bu başlıkların her biri üzerinde durmaya değer niteliktedir. Bu faktörler ÇDGH’nin oluşmasına sebep olmakla birlikte, Çölyak Hastalığının ortaya çıkışında ve alevlenmesinde de etkendir.
FLORA Nedir? Flora Hasarı Ne Demektir?
İnsan vücudunun belirli bölgelerinde bizlerle barışık olarak yaşayan, bize zarar vermeyen, bulunduğu bölgenin nemlilik ve asidite yaşamsal dengelerine katkı sunan, enzimatik, hormonal ve nörotransmitter aktiviteye de sahip olan, dışarıdan gelen mikrobik saldırılarda ilk savunma hattını oluşturan, mukus üretimine katkı sunan, sindirim sistemi boyunca her biri kendilerine özel bölgelerde yaşayan, sürekli olarak devinim içinde olup gün içerisinde bile birkaç kez eskisi atılıp yenisi üretilen, onbinlerce çeşitlilikte ve on trilyonlarla ifade edilebilecek sayıda tek hücreli dostlarımızla birlikte yaşarız. Bunların genel adı MİKROBİYOTA ( Flora)’dır. Floramız olmadan yaşamaız mümkün değildir. Yaşadıkları bölgeye göre sindirim sistemi florası, genital bölge florası veya dış kulak yolu florası gibi adlandırmalar yapılır.
Sindirim sisteminde bugüne kadar tanımlanmış 1054 çeşit flora bakterisi vardır. Floramızı yalnızca bakteriler oluşturmaz, virüsler, maya vb diğer alt gruplar da vardır. Bugüne kadar tanımlanmış olan sindirim sistemi flora çeşitliliğinden ne kadar fazlasını bünyemizde barındırabilirsek o ölçüde sindirim sistemi fonksiyonlarımız daha kaliteli olacaktır.
Sindirim sistemi flora biyoçeşitliliği ne kadar yüksek ise o ölçüde sağlıklı, kaliteli, üretken, başarılı, mutlu, hastalıksız ve uzun bir ömür süreriz.
Sindirim sistemi flora biyoçeşitlilik ana rahminde iken şekillenmeye başlar. Doğum şeklimiz, beslenme yeterliliğimiz, anne sütü alımımız, yakın temasta olduğumuz kişilerin flora biyoçeşitliliği, geçirilen hastalıklar, endüstriyel ürün tüketimi, endüstriyel kirlilik, geçirilen cerrahi girişimler, kullanılan ilaçlar (antibiyotik, kortikosteroid, kemoterapi), pestisitler vb birçok faktör flora kazanılmasında, korunmasında ve kaybedilmesinde etkendir.
Flora biyoçeşitliliğimiz azalırsa veya belli kısımları tamamen yok olursa bunların yerini patojen mikroorganizmalar işgal eder.
Floramız bağırsak emilim yüzeyinin korunmasındaki en önemli faktörlerden biridir. Flora bariyeri bozulacak olursa sindirim fonksiyonlarının aksamasına ve bağırsaklarımızın çok önemli bir fonksiyonu olan seçici geçirgenliğinin bozulmasına neden olur.
Sağlıklı mikrobiyal floraya sahip kişilerde ÇDGH görülmesi olağan dışıdır. Flora bariyerinin bozulması ÇDGH gelişmesindeki diğer faktörlerin etkin olması için zemin hazırlar.
Çölyak Hastalığında da bağırsak mikrobiyal florası yeterli ve sağlıklı ise hastalığın yıkıcı etkileri sınırlı kalacaktır. Flora hasarı ile birlikte Çölyak Hastalığındaki komplikasyonlar hızla ve kontrolsüz bir şekilde ortaya çıkar.
Flora Hasarına Bağlı Olarak Emilim Yüzey Hasarı Ne Demektir?
Sindirim sistemi iç yüzeyini mukoza (iç deri) olarak adlandırdığımız tek sıralı hücreler topluluğu oluşturur. Sindirimi gerçekleşen besinler bu hücrelerin arasından geçerek kan dolaşımına girer. Bu mukozal yüzey seçici geçirgen özelliğe sahiptir. Yediğimiz içtiğimiz her şeyin bu mukoza tabakasını geçerek kan dolaşımına ulaşması mümkün değildir. Bu seçici geçirgen özellik yaşamsal öneme sahiptir. Mukoza hücrelerimiz arasındaki bazı özelleşmiş hücreler mukus adını verdiğimiz, jelimsi, sümüksü bir salgı üretirler. Mukus tüm mukozayı bir film tabakası gibi kaplar. Mukus sayesinde mukozanın bağırsak içeriği ile direkt teması önlenmiş ve mukoza korunmuş olur. Eğer mukus kalkan ortadan kalkacak olursa mukozamız sindirim salgıları, gıdalar ve patojen mikroplar tarafından hasara uğrar ve seçici geçirgenliğini kaybeder.
Sindirim sisteminin her bir bölgesinde yaşayan özel fonksiyonlara sahip floramız bu dengenin korunmasında son derece önemlidir. Floramızda oluşan hasar sonrası sürdürülebilir ve kaliteli mukus üretilemeyeceği için mukozal hasar ile birlikte bağırsağımızın seçici geçirgenliğinde de bozulmalar olur. Bağırsağımızın seçici geçirgenliğinin bozulması ile ilerleyen hastalıklar GEÇİRGEN BAĞIRSAK SENDROMU adı altında tanımlanır. Ve böylece otoimmün hastalıkların önü açılmış olur.
GIDA ENDÜSTRİSİNDE ARTAN GLUTEN KULLANIMI
Glutenin mayalı unlu ürünlere şekil verilmesi ve elastikiyet kazandırma özelliğinden dolayı kullanımı son 50 yılda gittikçe artmaktadır. Yalnızca unlu ürünlerde değil birçok sektörde artan oranda gluten kullanılmaktadır (bira sanayii, vejetaryen ürün hazırlanması vb.).
GDO’lu Tahıl Kullanımındaki Artış
GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) tahıl üretimi 1950’lerden sonra başlayan bir süreçtir. İlk başlarda hayvan yemi üretmek amacıyla yapılıyor olsa da günümüzde kullandığımız tahıl ürünlerinin %95’den fazlasını GDO’lu ürünler oluşturmaktadır. Buğday dışında arpa, yulaf, çavdar, mısır, mercimek, fasulye, fıstık ve yağlı tohumlarda da aynı oranlarda GDO’lu üretim gerçekleşmektedir.
GDO’lu üretimdeki amaç doğa şartlarına daha dayanıklı (soğuya, sıcağa, kuraklığa vb.), birim zamanda ve birim alandan çok daha fazla ürün elde etmek ve maliyetleri düşürmektir.
Fakat GDO’lu ürünlerdeki genetik şifrelerin değişmesiyle birlikte ürünlerdeki protienleri oluşturan amino asit dizilimlerinde de değişiklikler oluşmaktadır. Fakat çıplak gözle bakıldığında GDO’lu ürünü orijinal üründen ayırt etmemiz imkansızdır.
Genetik hafızamız sayesinde bize binlerce yıldan beri atalarımızdan aktarılagelen genetik kodlarımız sayesinde vücudumuzun ilgili alanları çok gelişmiş laboratuvarlardan daha hassas bir şekilde GDO’lu ürünü orijinal üründen saniyeler içerisinde ayırt edebilmektedir. Genetik hafızamız 5000 yıl önceki buğdayın genetik kodları halen çok iyi tanımaktadır.
Normal şartlarda sindirim sistemi floramızın biyoçeşitliliği yeterli ise ve beraberinde bağırsaklarımızın seçici geçirgenliğinde herhangi bozukluk yoksa GDO’lu ürünleri tükettiğimizde vücudumuzda anormal bir tepki gözlenmez (şişkinlik, aşırı gaz, karın ağrı, alerji vb.). Fakat floramızda hasar olması ve beraberinde bağırsağımızın seçici geçirgenliğinin bozulması durumunda uyuyan Çölyak Hastalığı aktive olmaya başlar. Flora hasarı ile birlikte bağırsaklarımızın seçici geçirgenliğinin bozulması durumunda Çölyak Hastalığı olmasa bile aşırı gluten tüketiminde ve özellikle GDO’lu gluten tüketiminde ÇDGH ortaya çıkar.
NASIL TANI KOYULUR?
Çölyak Hastalığı ile ÇDGH’ini klinik bulgularla birbirinden ayırmak çok kolay değildir. Her ikisinde de aynı bulgular tespit edilir.
Yapılacak endoskopik duodenal biopsi ile Çölyak Hastalığı tanısı koyulur. Fakat olguların %98’den fazlasında biopsi sonucunda Çölyak Hastalığı olmadığı görülür ve bunların tamamı ÇDGH olarak tanımlanır.
Gaitanın (dışkı) mikrobiyal analizi ( GMA) ile floramız hakkında bilgi sahibi oluruz. Yapılacak GMA’de her iki hastalıkta da mikrobiyotanın ve beraberinde diğer parametrelerin de bozukluğu görülür. Çölyak Hastalığında flora hasarı olmasa bile klinik bulgular gözlemlenir. Fakat ÇDGH’inde flora hasarı olmaksızın yukarıda sayılan klinik bulgular gözlenmez.
BU HASTALIKLAR NASIL TEDAVİ EDİLİRLER?
Hem Çölyak Hastalığında, hem de ÇDGH’inde esas odaklanılması gereken nokta FLORA HASARININ giderilmesi olmalıdır. Flora hasarını restore etmeden yapılacak diğer tedavilerden sonuç almak çok zordur.
Flora hasarı sınırlı ise birtakım önlemler alarak ve beslenme alışkanlıklarını düzenleyerek sonuç almak mümkündür. Fakat flora hasarı geri dönüşsüz aşamada ise yapılacak tek tedavi gecikmeden FLORA NAKLİ planlamaktır.
Bağırsaklarımızda flora hasarına bağlı gelişen emilim yüzey hasarı (villus atrofisi) geri dönüşsüz olarak bağırsak emilim yüzey alanı kaybı ile sonuçlanır. Bağırsaklarımız içi yüzeyi yaklaşık 20.000 m2’dir. Villöz atrofi sonrası kaybedilen yüzey alanının tekrar kazanmak mümkün değildir. Belirli bir aşamadan sonra yapılacak Flora Nakli tedavisine yanıt ta sınırlı kalacaktır. İnce bağırsak yüzey alanı 4.000 m2’nin altına inmesi ciddi beslenme bozukluklarına sebep olmakla kalmaz, yapılacak tedavilere yanıt da sınırlı kalacaktır.
ÇDGH ve Çölyak Hastalığı Tedavi Edilmezse Ne Olur?
Bu hastalıklar tedavi edilmezlerse hastalar yukarıda belirtilen hastalık semptomları ile yaşamaya mahkum kalmakla birlikte diğer otoimmün hastalıkların ortaya çıkması da kolaylaşır ve hızlanır. Her iki hastalık da OTOİMMÜN hastalıktır. Herhangi otoimmün hastalık oluşması diğer otoimmün hastalıkların oluşmasını kolaylaştırır ve hızlandırır. Aynı zamanda geri dönüşsüz bağırsak yüzey alan kaybı oluşur. Tedavi ile kaybedilen bağırsak yüzey kayıpları tekrar kazanılamaz, ancak geride kalan rezerv korunabilir.
OTOİMMÜN HASTALIK Ne Demektir?
Vücudumuzun savunma sisteminin aşırı yorulması ve koordinasyonunu kaybetmesi sonucunda ortaya çıkan algı bozukluğu nedeniyle savunma sistemimizin vücudumuzun bazı doku ve organlarını yabancı-zararlı olarak algılayarak o doku ve organlara saldırması ve tahrip etmesi ile giden kronik hastalıklara OTOİMMÜN hastalıklar denir. (Dibet, Haşimato Hastalığı, Romatoid Artrit, Depresyon, Vitiligo, Sedef Hastalığı, Gıda Alerjileri, Otoimmün Dermatit vb.)
…
sağlıcakla kalın
Doç Dr Murat Kanlıöz

